En sevdiğim çiçek "LALE"dir. Laleye olan tutkum kızımın doğumunda gelen pembe lalelerle başladı. Daha önce de laleyi severdim, ama biraz da kız annesi bir lohusa olmanın da duygusallığıyla, o an lalelere tutuldum ve yaklaşık on senedir de bu hissiyatım değişmedi...En sevdiklerim ise beyaz ve pembe lalelerdir. Laleler hakkında yazacak çok şey var, ama bunun yerine size yeni çıkan bir kitap öneriyorum: Gül İrepoğlu'nun Yapı Kredi Yayınları'ndan Ocak 2013'te çıkan kitabı Lale-Doğada, Tarihte, Sanatta.
Bu hafta çiçekçilerde laleler görmeye başlayınca çok heyecanlandım; hemen bir laleli aranjman tasarlamalıydım! Aslında laleleri daha önce "hiç" başka bir çiçekle kullanmamıştım. Tek başlarına çok asil göründüklerini ve yanlarında başka bir çiçeğe gerek olmadığını düşünüyorum. Ama bloga bir vazo lale koymak da çok anlamlı olmayacaktı, dolayısıyla lalelerin başrolde olduğu bir aranjman tasarladım. Aranjmanları düzenlemeden önce her zaman basit tasarım eskizleri yapıyorum. Size de tavsiye ederim, çünkü çiçeklerin boylarını kesince geri dönüşü olmuyor ve eskiz üzerinden çalışınca nereye hangi çiçeği hangi boyda kullanacağımı bilerek kesim yapıyorum ve çiçekler ziyan olmamış oluyor.
Bir ilkbahar çiçeği olan lalenin petalleri sıcak ortamda anında açılıyor. O sebeple üç gün önce aldığım laleleri alüminyum folyoya sarıp balkonda beklettim ki petaller açmasın. Bu da benim buluşum:)
Aslında tomurcuk halde almak gerekir laleleri. KESİNLİKLE klasik formunu almış, yani aşağıdaki gibi laleleri satın almanızı tavsiye etmem. Zira eve gelene kadar, ya da eve girer girmez ortam sıcaksa açıverir, asıl formunu kaybeder! Bir devre adını vermiş, sultanların çiçeği lale, bu asil duruşuyla gerçekten de en sevdiğim çiçek olmayı hak ediyor...
Ben rengine bayıldığım için aldım; tomurcuk halde yoktu maalesef. Biraz pişman olmakla beraber ki birazdan göreceksiniz niye pişman olduğumu, bu renk her zaman denk gelmiyor, kaçırmak istemedim. Petallerinde yer yer beyaz ve uçuk sarı tonları barındırması çok hoşuma gitti.
Yosunu düzenledikten sonra LALEleri yatay olarak yerleştirmeye başladım. Gördüğünüz gibi lalelerin petalleri açılmaya başladı. Bu kadar açsa iyiydi!
Yosunun grisi ile lalelerin pembesinin uyumu çok hoşuma gitti. Lalelerin yapraklarının bazılarını kestim, gereksiz kalabalık oluşturacaktı. Petaller gittikçe açıyor :(
Ama halen güzeller aslında..."LALE DEVRİ" huzurlarınızda:
Yukarıda bahsettiğim kitap hakkında http://www.ykykultur.com.tr/kitap/lale-dogada-tarihte-sanatta adresinden daha fazla bilgi alabilirsiniz. Kitabın tanıtım yazısını çok beğendim:
Fotoğraflar: Samir SADIKOĞLU
Fotoğrafların üzerine tıklayarak orijinal boyutlarında bakmanızı tavsiye ediyorum.
Aslında tomurcuk halde almak gerekir laleleri. KESİNLİKLE klasik formunu almış, yani aşağıdaki gibi laleleri satın almanızı tavsiye etmem. Zira eve gelene kadar, ya da eve girer girmez ortam sıcaksa açıverir, asıl formunu kaybeder! Bir devre adını vermiş, sultanların çiçeği lale, bu asil duruşuyla gerçekten de en sevdiğim çiçek olmayı hak ediyor...
Ben rengine bayıldığım için aldım; tomurcuk halde yoktu maalesef. Biraz pişman olmakla beraber ki birazdan göreceksiniz niye pişman olduğumu, bu renk her zaman denk gelmiyor, kaçırmak istemedim. Petallerinde yer yer beyaz ve uçuk sarı tonları barındırması çok hoşuma gitti.
Bu aranjmanın diğer oyuncuları ise bir tür YOSUN ve OKALİPTUS dalları. Öncelikle "saltanat kayığı" misali vazonun içine çiçekçilerin kullandığı ve OASIS dedikleri (ki bu süper emici malzemenin markası aslında) süngerimsi emici bir malzeme ve onun üzerine tel yerleştirdim. YOSUNu vazonun kenarlarından sarkıtarak düzenlemeye başladım.
Aşağıdaki erengül ve şebboylar da başka bir aranjman için, az sonra :)
Yosunu düzenledikten sonra LALEleri yatay olarak yerleştirmeye başladım. Gördüğünüz gibi lalelerin petalleri açılmaya başladı. Bu kadar açsa iyiydi!
Yosunun grisi ile lalelerin pembesinin uyumu çok hoşuma gitti. Lalelerin yapraklarının bazılarını kestim, gereksiz kalabalık oluşturacaktı. Petaller gittikçe açıyor :(
Araya OKALİPTUS dallarını yerleştirdim:
Aranjmanı düzenlemeyi bitirdiğimde lalelerin petalleri iyice açmıştı, lale değil de zambak mübarekler! Keşke alüminyum folyoları en son çıkarsaymışım :(
HERKESE MUHTEŞEM BİR HAFTA DİLİYORUM!
Sultanların çiçeği: Lâle
“Lâle kitabında sanat tarihçi, mimar ve yazar Gül İrepoğlu, lâlenin imparatorlukları etkileyen, sanata yön veren uzak ve yakın tarihini inceliyor.”
Türkler’in yeryüzünde izledikleri yolda onlara yoldaşlık eden, Orta Asya’dan çıkarak Anadolu topraklarına yerleşen ve buradan da Avrupa’ya yayılmış olan özel bir çiçek lâle… Rengi ve duruşuyla sanatçıları esinlendiren lâle, Anadolu Selçukluları’nın çinilerinden Osmanlı sanatının incelikli motiflerine uzanır, ardından Avrupalı ressamların resimlerine konu olur. 16. yüzyılda güzellik ve aşk simgesine dönüşür. Osmanlı Devleti’nde imparatorluk kavramının yerleştiği, birçok alanda “temeller”in atıldığı bu dönemde yabanî lâle ıslah edilip türleri seçilerek, yeni ve mükemmel lâleler elde etmek için büyük çabalar gösterilir. Bu dönem İstanbul lâlesinin serüveninin başladığı yıllardır. Öte yandan lâle bu dönemde Avrupa’da da kök salar.
17. yüzyılda da ise Sultan IV. Murad’ın Bağdad Seferi sonrası Hoca Hasan Efendi’nin İran’da beğendiği yedi çeşit lâleyi yanında getirmesiyle lâle şaşırtıcı bir yenilik olarak adım atıp çabucak benimsendiği Avrupa’dan memlekete bir “yabancı” olarak giriş yapar. Bu dönemde aynı zamanda Çiçek Encümen-i Dânişi, yani Çiçek Akademisi kurulur.
18. yüzyılın başlarındaki ise “Lâle Devri”nde lâle çeşitlerinin sayısı iki bini bulur. Bu devrin pek ani ve kanlı sonu, lâlenin de eski hükümranlığını yok eder. Ancak lâle bu dönemde özellikle Hollanda’da çılgınlığı çoktan geride kalmış olsa da, yetiştirilmeye ve tüm dünyaya dağıtılmaya devam eder.
Çağdaş zamanlarda memleketine değişmiş olarak geri dönen lâle, o eski zarif, incecik, narin bedeninin yerini dolgun bir görünüme bırakmıştır. Ancak görenin çarpıldığı göz kamaştırıcı renkleri yerli yerindedir.
Yazar İrepoğlu, Yapı Kredi Yayınları’ndan çıkan Lâle kitabında bu muhteşem çiçekle ilgili “Lâleye, bu ece çiçeğe yaklaştıkça onu saran halenin genişliği belirginleşir. Lâleye değen bakış o güzelliği yüreğe taşır, yürekse onu bırakmayıp tutmayı arzular. Gökkubbeye uzanan biçimi, göz kamaştıran renkleri ve benzersiz endamıyla girer gönüllere lâle, yüzyıllardır” diyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder